top of page

KADIN CİNAYETLERİ: Bireysel Sorun Değil, Toplumsal Bir Yara ve Cinsiyet Eşitsizliğinin Sonucu

  • Yazarın fotoğrafı: Dilek Şirvanlı Özen
    Dilek Şirvanlı Özen
  • 21 Tem
  • 2 dakikada okunur

Kadın cinayetleri son yıllarda ürkütücü bir hızla artış gösteriyor ve bu yaşananlar, çoğu zaman bireysel vakalar ya da psikolojik sorunlara indirgeniyor. Ancak bu açıklamalar, şiddetin gerçek nedenlerini göz ardı ederek sorunun derin köklerine inmeyi engelliyor. Kadına yönelik şiddet ve cinayetler, yalnızca bireysel değil, toplumun tüm katmanlarına nüfuz eden cinsiyet eşitsizliği ve erkek egemenliği sorunlarının bir yansımasıdır.


ree

Son yıllarda artan kadın cinayetleri, ülkemizde ciddi bir toplumsal soruna dönüşmüş durumda. Bu şiddet olaylarının bazı durumlarda "psikolojik rahatsızlık" gerekçesiyle açıklanmaya çalışılması, sorunun gerçek sebeplerini gözden kaçırmamıza neden olabiliyor. Oysa ki, kadın cinayetlerinin altında yatan temel nedenler, bireysel ruh sağlığı sorunlarından çok, derin bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ataerkil toplum yapısı ve erkek egemenliği gibi faktörlerdir.

Kadınlara Yönelik Şiddet: Psikolojik Bir Hastalık mı, Toplumsal Bir Sorun mu?
Kadınlara yönelik şiddeti yalnızca bireysel psikolojik bozukluklarla açıklamak, meselenin özüne inmeyi zorlaştırabilir. Psikolojik rahatsızlıklar şiddet eğilimlerini artırabilir; ancak kadına yönelik şiddet ve cinayetler, daha çok toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile şekillenen, sistematik bir sorundur. Bu cinayetler, erkeklerin kadınlar üzerindeki güç ve kontrolü kaybetme korkusuyla işlenmektedir. Dolayısıyla, bu şiddeti yalnızca bireysel bir "hastalık" olarak görmek, toplumsal sorunun derinliğini göz ardı etmek anlamına gelir.

Ataerkil Düzen ve Erkek Şiddeti
Kadın cinayetlerinin altında yatan en büyük nedenlerden biri, ataerkil toplum yapısıdır. Ataerkil düzen, erkeklere kadınlar üzerinde bir üstünlük ve kontrol hakkı tanır. Bu düzende, kadınların bağımsızlık arayışları ya da hak talepleri, erkekler tarafından bir tehdit olarak algılanabilir ve bu tehditlere şiddetle karşılık verilebilir. Cinayet vakalarının çoğunda, boşanmak isteyen, ekonomik özgürlüğünü kazanmayı hedefleyen ya da ilişkiyi bitirmek isteyen kadınların hedef alındığını görmekteyiz. Bu durum, sorunun bireysel olmaktan öte, erkeklerin toplumsal imtiyazlarını koruma çabasından kaynaklandığını gösterir.

Erkeklik Krizi ve Kadın Cinayetleri
Toplumsal cinsiyet rollerinin değişmesiyle birlikte, erkeklerin geleneksel rollerini sorgulamaya başladıkları bir "erkeklik krizi" ortaya çıkmaktadır. Kadınların iş gücüne katılması, eğitimde ilerlemesi ve bağımsızlaşması bu krizi derinleştirebilir. Kadınların özgürleşme talepleri, erkek egemen bir toplumda kimi zaman şiddetle karşılanmaktadır. Kadın cinayetleri, yalnızca bireysel öfke patlamalarının ya da ruhsal sorunların değil, erkeklerin toplumsal güç kaybı korkusunun bir sonucu olarak görülebilir.

Toplumsal Dönüşüm ve Çözüm Yolları
Kadın cinayetlerini durdurmanın en önemli yolu, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaktan geçmektedir. Erkeklerin kadınlar üzerindeki kontrol arzusunu besleyen toplumsal yapılar, eğitim sisteminden kültürel normlara kadar yeniden ele alınmalı ve toplumsal cinsiyet rollerini dönüştüren bir bakış açısı geliştirilmelidir. Eğitim, yasal düzenlemeler ve medya aracılığıyla, kadınların haklarına saygı gösterilmesi gerektiği anlatılmalı, şiddetin hiçbir koşulda meşru olamayacağı vurgulanmalıdır.

Yalnızca yasalarla değil, aynı zamanda kültürel bir değişimle şiddetin önüne geçilebilir. Toplumda kadın-erkek eşitliğine dayalı bir anlayış yerleştirilmediği sürece, kadın cinayetlerinin önlenmesi zor olacaktır. Erkeklerin, kadına yönelik şiddete karşı durması ve toplumsal cinsiyet eşitliğini benimsemesi bu mücadelenin kilit noktalarından biridir.


 
 

Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen

Psikolog, Akademisyen, Ebeveyn Danışmanı, Çift ve Aile Danışmanı

İstanbul / Türkiye

 

Eğitimlerden ve blog yazılarından haberdar olmak için abone olabilirsiniz.

Abone olduğunuz için teşekkür ederiz!

  • LinkedIn
  • X
  • Instagram
bottom of page