top of page

ANOREKSİYA: Bedenin Sessizliği, Ruhun Çığlığı

  • Yazarın fotoğrafı: Dilek Şirvanlı Özen
    Dilek Şirvanlı Özen
  • 3 gün önce
  • 2 dakikada okunur

Bir bedene bakarken, çoğu zaman yalnızca şekle, sayıya, görünüme odaklanıyoruz. Oysa beden, sadece taşıdığımız bir kabuk değil; yaşanmışlıklarımızın, eksik temasların, duyulmamış kelimelerin iziyle biçimlenen bir anlatı da barındırıyor. Bazen suskun bir isyan, bazen görünürlük arzusu, bazense sadece duyulma ihtiyacı... Ve bazen, tüm bunlar fark edilmeden geçip gidiyor.

Bazen bir haber düşer gündeme ama sadece orada kalmaz; insanın içine de düşer. Nihal Candan’ın hayatını kaybettiği haberini okuduğumda tam olarak böyle oldu. Üzüntü, yalnızca bir genç kadının vedasına değil; onunla birlikte kaybolan bir sessizliğe, bir çırpınışa, bir göz göze gelemeyişe dairdi.

Anoreksiya, kulağa sadece “yememek” gibi gelebilir. Ama çoğu zaman anlatılmak istenen başka bir şey vardır. Bastırılmış duygular, kontrol edilemeyen korkular, duyulmamış ihtiyaçlar… Beden bazen söze dönüşemeyen acıların taşıyıcısı olur. Küçüldükçe görünür olacağını sanır insan. Oysa çoğu zaman daha da kaybolur.

Gelişim psikolojisi bize, bedenin yalnızca fiziksel bir varlık olmadığını öğretir. Doğduğumuz andan itibaren bedenimizle kurduğumuz bağ, dünyayla ilişkimizin temelini oluşturur. Beden, hislerimizi taşıyan, bizi tanımlayan, bizimle büyüyen bir varlıktır. Çocuklukta sarılmakla kurulur o bağ. Ergenlikte aynayla konuşmaya başlar. Ve eğer bu yolculukta kişi kendini yalnız hissederse, beden düşman gibi görünmeye başlayabilir.

Bugünün gençleri, sadece büyümekle kalmıyor; bir yandan da görünür olmak için çabalıyor. Sosyal medyada kusursuz bedenler, ideal ölçüler, beğeniyle ölçülen değerler arasında bir kimlik mücadelesi veriyorlar. Bu mücadelede beden, bazen bir yük gibi hissedilebiliyor. Kimi zaman yargılanıyor, kimi zaman cezalandırılıyor. Oysa beden, ruhun ilk dili. Ve çoğu zaman ne olup bittiğini ilk o anlatıyor.

Anoreksiya gibi yeme bozuklukları yalnızca bireysel meseleler değildir. Toplumun, ailenin, kültürel normların ve dijital dünyanın da bu tabloda payı vardır. Bir genç, yalnızca kendi yükünü değil, çoğu zaman bizim taşıyamadıklarımızı da omuzlar.

Yargılamak yerine anlamaya çalışmak… Etiketlemek yerine temas kurmak… Görünene değil, görünmeyene odaklanmak… Bunlar ilk adımlar. Çünkü beden, yalnızca dışarıdan görünen değil; içeride hissedilen bir hikayedir.

Artık bakmayı değil, görmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Sadece başkalarının bedenine değil, kendi bedenimize de yeniden dönmemiz şart. Kırılganlığın işaretlerini kaçırmamak, sessizliğin içindeki sesi duyabilmek için.

Ve en önce, kendimize şunu sormalıyız: Bedenimi en son ne zaman gerçekten dinledim?
 
 

Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen

Psikolog, Akademisyen, Ebeveyn Danışmanı, Çift ve Aile Danışmanı

İstanbul / Türkiye

 

Eğitimlerden ve blog yazılarından haberdar olmak için abone olabilirsiniz.

Abone olduğunuz için teşekkür ederiz!

  • LinkedIn
  • X
  • Instagram
bottom of page