top of page

BABALIĞIN SESSİZ DİLİ: Kurulamayan İlişkilerin Görünmeyen Yüzü

  • Yazarın fotoğrafı: Dilek Şirvanlı Özen
    Dilek Şirvanlı Özen
  • 5 May
  • 2 dakikada okunur

Ebeveynlik, biyolojik bir olayla başlasa da, psikolojik bir sürece dönüşmesi zaman alır. Her çocuk dünyaya geldiğinde, beraberinde bir annelik ve babalık da doğar. Ancak bu doğum, anne ve baba için aynı ritimde yaşanmaz. Anne ile çocuk arasındaki bağ, yaşamın başladığı ilk andan itibaren örülmeye başlar; beden değişir, zihin uyumlanır. Babalık ise çoğu zaman dışarıdan izlenen, tanık olunan bir süreçle başlar. Rol oradadır ama içini doldurmak zaman alır. Ve bazen, o zaman hiç gelmeyebilir.




Bazı babalar çocuklarını çok sever, ama onlara nasıl yaklaşacaklarını bilemezler. Bazı çocuklar babalarını yanında hisseder ama onlarla bağ kuramazlar. Ve bazen bu iki taraf, aynı evde sessizce birbirine yabancılaşır.

Babalık rolü, çoğu zaman anneliğe göre daha geç şekillenir. Toplumsal olarak da psikolojik olarak da… Oysa anne ile çocuk arasındaki bağ, yaşamın başladığı ilk andan itibaren, yalnızca fizyolojik değil, duygusal olarak da örülmeye başlar. Gebelik boyunca annenin yaşadığı fiziksel ve hormonal değişimler, zihinsel olarak da bebeğe hazırlıklı hale gelmesini sağlar. Baba içinse bu süreç çoğu zaman gözlemleyerek, dışarıdan izleyerek geçer. Doğumdan sonra anne-çocuk teması yoğunlaşırken; baba, duygusal ilişki açısından bir adım geride başlar.

Yeni doğmuş bir bebek, ihtiyaç temelli bir ilişki kurar. Acıktığında, korktuğunda, huzursuzlandığında… Eğer bu anlarda yanıt veren, rahatlatan ve düzenleyen kişi genellikle anne olmuşsa; bebek zihninde güven ve yatışma çoğunlukla onunla eşleşir. Baba ise bazen fiziksel olarak evde olsa da duygusal olarak sistemin dışında kalabilir.

Bu durum yalnızca bireysel değil, kültürel bir meseledir. Pek çok baba, bebeklikten itibaren çocuğuna bakım vermeyi “anneye ait bir görev” olarak görür. Özellikle erkek çocuklarla ilişkide fiziksel temas kurmaktan çekinen ya da duygularını ifade etmekte zorlanan babalar, zamanla çocuğuyla mesafe koymaya başlar. Bu mesafe ilerleyen yıllarda kalıcı bir uzaklığa dönüşebilir.

Bazı babalar şöyle söyler:
"Çocuğum benimle zaman geçirmek istemiyor… Sarılmak istemiyor… İçini annesiyle paylaşıyor…”
Oysa çoğu zaman bu bir reddediş değil, geçmişte kurul(a)mamış bir ilişkinin sonucudur.

Çocukların duygusal hafızası sanıldığından daha derindir. Dokunulmamış, konuşulmamış, birlikte zaman geçirilmemiş dönemler, ilişki inşasını zorlaştırır. İlişki bir kere gecikince, yeniden kurmak zaman ve çaba ister. Bu noktada “duygusal erişilebilirlik” kritik hale gelir.

Bir baba, yalnızca fiziksel varlığıyla değil; duygusal olarak orada oluşuyla çocuk için anlam kazanır. Bu da, çocuğu dikkatle izlemeyi, duygularını anlamaya çalışmayı, onunla nitelikli zaman geçirmeyi ve bazen hiçbir şey yapmadan sadece yanında kalmayı içerir.

İlişkinin istenildiği gibi şekillenmediğini, bir şeylerin eksik kaldığını sezmek zor değildir.

Ancak çoğu zaman bu fark edişin arkasından gelen adım, belirleyici olur:
— Ne zaman geri çekildim?
— Neyi bilmediğim için uzak kaldım?
— Bugün neyi farklı yapabilirim?

Bu soruların yanıtı, çocuğunuzla yeniden bağ kurmak için güçlü bir zemin olabilir.
Ve bu bağ, çoğu zaman büyük adımlarla değil; küçük ama kararlı temaslarla kurulur.
 
 

Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen

Psikolog, Akademisyen, Ebeveyn Danışmanı, Çift ve Aile Danışmanı

İstanbul / Türkiye

 

Eğitimlerden ve blog yazılarından haberdar olmak için abone olabilirsiniz.

Abone olduğunuz için teşekkür ederiz!

  • LinkedIn
  • X
  • Instagram
bottom of page